ATEŞ SERİSİ 1 - AŞKIN ATEŞİ, RİTA HUNTER
Masum bir plan kimsenin canını yakmazdı değil mi?
Isabella Gwen Sullivan kadar fedakâr bir kızın dostu için yapmayacağı hiçbir şey yoktu. Ancak sağduyu konusundaki genel sorunu bazen ipin ucunu kaçırmasına neden olabiliyordu.
En yakın arkadaşı Fredy deli gibi sevdiği Vivian tarafından hiçbir sebep yokken terk edilmiş, üstüne üstlük onun Henfield Kontu Adrian Eaglestone ile nişanlandığı haberini almıştı. Bu durumda o kıza ve nişanlısına iyi bir ders vermek kaçınılmazdı.
Böylece Isabel ve Fredy bir hafta sürecek olan Henfield yaz balosuna katılmanın bir yolunu buldular. Planları basitti... Balo boyunca yeni evli bir çift gibi davranacaklar, bu sayede kıskandırma silahının eşsiz gücünü Vivian üzerinde deneyeceklerdi.
Her şey kusursuz olabilirdi…
Tabii işler düşündükleri gibi gitseydi...
Adrian tekrar âşık olabileceğini hissediyordu... Geleneksel Henfield yaz balosunda güzeller güzeli Vivian ile nişanlarını kutlayacaklar ve cemiyetin takdirini kazandıkları kusursuz beraberliklerini ilan edeceklerdi. Ne var ki işler düşündüğü gibi gitmedi. Baloya katılan yeni evli tuhaf çift hayatlarına fırtına gibi girdiğinde yapabildiği tek şey önce rüzgâra kapılmak, sonra da o rüzgârı kendi lehine çevirmek oldu.
Ödenmesi gereken bedeller biraz ağır ama son derece adildi. Neticede bu olayda kimse pek masum değildi. Özellikle de küçük yalanıyla ortalığı karıştıran Isabel’in masumiyetle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktu...
KAMU SPOTU!!!
DİKKAT AĞIR SPOİ İÇEREBİLİR! ÇÜNKÜ YAZARKEN KENDİMİ DURDURAMADIM...
Kitabımızın arka kapak yazısı böyle bir soru ile başlıyor. Bence de masum(!) bir plan kimsenin canını yakmamalıydı. Ne yazık ki bu hikayede canı en çok yanan kitabımızın esas kızı Isabella Gwen Sullivan oldu. Tüm bunlar Isabella'nın çocukluk arkadaşı Fredy'e sevdiği kıza kavuşması için yardım etmesi yüzünden oldu.
Neymiş efendim Fredy Vivian'a aşık olmuşmuşta kız da onu seviyormuşmuşta sonra kız ortada neden yokken Fredy'i terketmişmiş. İyi de yapmış. Senin gibi baba parası yiyen birini ne yapsın Vivian. :p Bunlar işin şakası tabi. Aslında Fredy'de iyi çocuk ama işte malum aşkın gözü kör ayağı topal burnu tıkalı saçı kel boyu bodur durumlarını yaşayınca ne yapsın çocuğun feleği şaştı. Yalnız Vivian'da tüm karakterlerin söylediğine göre bir içim su hani. Normal yani Fredy'nin Vivian'a aşık olması. Ehh koskoca XI.Henfield Kontu Adrian Eaglestone bile ilk görüşte Vivian ile evlenmeye karar vermiş daha ne olsun.
Kontumuz Adrian Eaglestone ise hem geleneksel Henfield balosunu yapıp bir yandan da Vivian ile nişanlanmasını tüm sosyeteye duyuracaktır. Beş yıl önce doğumdan sonra kaybettiği eşi Eleanor ve çocuğundan sonra müzmin bir bekar hayatını bir baloda Vivian'ı görmesiyle sonlandırmaya karar verir. Bunun nedeni ise hem Vivian'ın duru ve masum güzelliği hem de onda uyandırdığı hisleri ilk eşini gördüğünde de hissettiğine dair kapıldığı düşüncesidir. Bunun ne kadar yanlış bir düşünce olduğunu anlayacaktır anmalasına da biz o vakte kadar çoktan çileden çıkmış olacağız. Çünkü kendisi gördüğüm en en en odun karakterin ta kendisidir.
Kızımız Isabella Gwen Sullivan ise bir firmada kaptanlık yapan babası ve dadısı bir de eşi dolayısıyla Amerika'ya taşınan halasından başka kimsesi olmayan deli dolu zapt altına alınamayan kızıl ve kıvırcık saçları olan güzel bir kızdır. Ha Vivian için "bir içim su" ile nitelendirdiğim güzelliği Isabella da "kızıl saçları ile alev alev yakan" bir güzellik olarak nitelendirebilirim. Tabi doğru kombimlerle. Şu zamana kadar aman aman bir zenginlik içinde yaşamamış olan kızımız haliyle göz alıcı kıyafetlere sahip olamamıştır ve bu da kendi güzelliğinin farkına varamamasına neden olmuştur.
Bu kadar karakter analizi yeter. Gelelim geleneksel Henfield yaz balosunda yaşananlara...
Fredy bir şekilde kendini bu baloya davet ettirmiştir ve Isabella+dadısı Morgan ile Henfield malikanesine gelmiştir. Planları gibi malikaneye ilk girişleri bile olaylı olmuştur.
"Davetiniz bizi çok memnun etti. Harika bir eviniz var lordum."İşte bizim Fredy ve Isabella'nın malikaneye Adrian'ın gözünden girişi böyleydi. Neyse işte bizimkiler malikaneye geldiler ve ertesinde işe koyuldular. Gel zaman git zaman baloya gelişlerinin 2.gecesinde Fredy Vivian'ı ikna edip onunla malikaneden ayrıldılar.Ardında sadece bir mektup ile Isabella'yı kaçacağından haberdar bile etmeden çekip gittiler. Zavallı Isabella ise Adrian ve öfkesi ile baş başa kaldı.
Adrian başını eğerek adamı selamladı. "Bende burada olmanızdan çok memnunum." Öyle değildi aslında.
Frederick Preston tekrar gülümseyip nihayet yapması gerekeni hatırladı. "Size eşimi tanıştırayım. Isabella Gwen... Preston."
Adrian müzmin bekar olan Preston'ın evlilik haberinin verdiği şaşkınlıkla ilk kez kadına baktı. eğer on beş dakika önce sorsalardı onu daha önce hiç görmediğini söylerdi ama şimdi öyle olmadığını biliyordu. Şayet bundan bir şüphesi varsa bile kadının elindeki birkaç teli fırlamış şemsiyeye bakması yeterliydi.
Kadının komik reveransını klişe sözler takip etti. "Sizinle tanışmak onurdur lordum."
Adrian dayanamayıp güldü... Tanrı aşkına hangi akılsız herif yeni gelinini şemsiyesini kafasında parçalatacak kadarçileden çıkarabilirdi ki? Özellikle de karısının böyle tatlı bir sesi varsa...
Aslında ağlayıp sızlansa ve Adrian'ı daha az çileden çıkartmayı başarsaydı başta planladıkları gibi paşa paşa evine dönebilirdi. Ama yok durur mu hiç? Isabella bu ağzını açtığı an kapatmayı bilmiyor. Haliyle Adrian'da Isabella'yı evinde tutmayı kafasına koydu koymasına da Isabella ve kaçış planları olmasaydı her şey daha basit olabilirdi.
Her neyse bizim Isabella yine kaçmaya çalışırken Adrian'a yakalandı. Ama Isabella ve Fredy'nin ona oynadığı olayların farkında olarak. Sonra kızı baştan çıkarmaya çalıştı durdu ve kaçınılmaz son olarak Isabella onu yatağa attı(!). Bu olaydan sonra "artık Adrian beni bırakır bende evime dönerim babam gelince de Amerika'ya taşınır orda da Adrian'ı unuturum" hayalleri kurarken Adrian'ın da Isabella'yı yanında tutma planları yaptığından habersizdi. Tabi ilk başta Adrian'ın o müthiş planı Isabella'yı yanında "metres" olarak tutmaktı. Sonrasında ise evlilik teklifi yaparak onunla evlenmeye karar verdi.
Kararı verdi vermesine ama kıza bir seni seviyorum demedi. O arada da Londra'ya gidip sosyeteye nişanlarını ilan edip balolara katıldılar. Ama o arada Adrian'ın büyük halası Adele ile Morgan'ın çekişmeleri süperdi ya. Ve bir baloda Adrian'ın eski kaynanası da daha önce Isabella'yı görenler gibi "Eleanor" diyince Isabella'da işin peşine düştü tabi. Ve Henfield malikanesindeki Eleanor'un eski odasına giripte Eleanor ve Adrian'ın mutluluk ve aşk kokan tablosunu görünce ipler koptu ve bu sefer ki kaçış planı onu Amerika'ya gidecek olan bir geminin güvertesine kadar götürdü. Adrian vaktinde bulmasaydı çok kötü şeyler olabilirdi. Ama buldu da noldu eskisinden daha beter halde odunluklarına devam etti. Gemiden iner inmez kızı İskoçya'ya götürdü. Isabella her ne kadar Adrian'a kırgın olsa da aşkı gururundan hep bir adım daha önde oluyordu ve Adrian'ın verdikleriyle yetinmeye ne kadar karar kılsa da Adrian ve odunlukları sayesinde hep daha fazla kırılamam dediği an bir yenisi ekleniyordu.
Ve en sevdiğim yerden bir alıntı daha...
"Anne lütfen kızı rahat bırak ve az önce yaptığı hatayı sindirebilmesi için ona fırsat ver," dedi ukala Leighton Kontu. Isabel'in başı hala omzuyla çenesi arasına sıkıştığı için konta sadece gözlerini kırpıştırarak bakabildi.
Kontes karşılık olarak, "Çeneni kapalı tut ki insanlar mutlu olabilsin Brendan!" deyince Isabel dayanamayıp güldü. Tabii diğerleri de... Sonra kadın sadece Isabel'e doğru, "Çocukken böyle bir adama dönüşeceğini bilseydim onu bir sirke verirdim. En azından gülümsemeyi öğrenebilirdi," dedi ama sözleri masadaki herkes tarafından duyulmuştu.
Kont anlazsızca homurdandı, sonra da Isabel'e dönüp kaşlarını kaldırarak ikaz edici bir bakış attı. Kontesin oğluna karşı hissettiği sevgi tartışılmazdı, fakat aynı dili konuştukları pek söylenemezdi.
Isabel kadının kollarından sıyrıldıktan sonra tepesinde topladığı saçlarını eliyle yokladı. Tanrı aşkına bu gece tek kelimelik bile cesareti yoktu. Eğer içinden geçeni yapma ya da söyleme cesareti olsaydı onu sürekli sırıtan bir soytarı olarak hayal etmek bana mutluluk veriyor derdi.
Belki de demişti... Ah Tanrım... Dediğini biliyordu çünkü birkaç saniyelik anlamlı sessizliğin ardından masada çok sesli bir kahkaha çınlamıştı.
Veeee Adrian artık geçmişini geride bırakıp Eleanor'a veda etmek için odasına gittiğinde Isabella'da odasından çıktığında onu görüp yine ağlama krizlerine girince nihayet Adrian'da artık dayanamayıp aşkını itiraf etti de hem Isabella hem ben hem de Brendan rahatladık. Sonrası musmutlu bir SON...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder