Yarım kalan aşklar, tamamlanmamış cümleler gibidir. Bir hıçkırığa düğümlenmiş itiraflar, bastırılmak zorunda kalınan hevesler, gönderilmemiş, hatta kaleme dahi alınmamış, yürekten yüreğe yazılan mektuplar, saklanmış duygular, beklenmedik bir veda, zor anlar, zor yıllar…
Ayrılık…
Oysa, söylenecek ve yaşanacak ne çok şey vardı daha. Aradan geçen yıllar, onların aşklarını güçlendirmekten başka bir işe yaramamıştı. Birbirini kıyamete kadar sevmek için yaratılmış olan Eser ve Nehir için de, cümle tamamlanmamıştı henüz.
Sağ elimle kalbimin üzerine dokundum. Sanki gerçekten de var olan bir yaraya değiyordum. Yavaşça, usulca, aşkla… Ah, kalbim! Bedenimin en iflah olmaz, en söz dinlemez, en laf anlamaz yeriydi. Başkasına dilsizdi, kördü, sağırdı. Sadece Eser oturmuştu oraya ve bir dağ kadar yüksek, bir dağ kadar ağırdı.
Sen hep oradaydın Nehir. Gittim sandığında bile ben seni bırakmadım. Yumdum avuçlarımı, sakladım sıcaklığını… Kader bu, biliyorum. Bu, elinde değil insanın. Sevdaların her biri birbirinden farklı. İçerikleri, derinlikleri, hissetme şiddetiyle doğru orantılı. Benimki bir depremdi, bir iç sarsıntısı. Bir vurgun, bir kalp yarılması. Seni gördüğüm gün başladı. Her yaşımda, her yılımda azalır sandım, umdum ama olmadı.
(Tanıtım Bülteninden)
Öyle bir kitaptı ki Eser'e aşık olmamak imkansız. Bir adam düşünün nişanlısı ile ayrılmalarının üstünden 15 yıl geçmiş olsun ama hala Nehir'i ilk günkü gibi hatta daha fazla sevsin. Çok imkansız geldi değil mi? Siz de haklısınız hele ki bu dönemde ayrılıkların 2.gününde hemen yeni birini bulanları gördükçe aşka ve sevgiye inanç kalmıyor. Buna buldukları bahane de çok komik neymiş efendim "çivi çiviyi söker"miş. Sizinki bir kere çivilik durum değil ki günlük popülariteye ayak uydurma. Yoksa o çivi sökülse bile ardında bıraktığı iz insanın yüreğini kanatmaya devam eder. Çok mu konuştum ne :p Ve konuya en uygun alıntımız :D
Sebebi giderken, kalp sessiz kalır, izin verir mi?
Sevda sökülürken içinden, bu yürek de ölmez mi?
Eser savaş muhabirliği yapmaktadır. Mesleğinin ilk yıllarında girdiği gazetede gazete sahibinin kızı Nehir ile çarpışırlar ve elde ne varsa yeri boylar. Başta birbirlerine bir kızarlar ama zamanla aralarında önce arkadaşlık sonra ise kopması zor bir gönül bağı kurulur. Nişanlanırlar ancak Eser Nehir'i olduğundan daha düşük hayat standartlarında yaşatmayı gururuna yediremez bu nedenle savaş bölgesinde çalışması için gelen teklifi kabul eder. Bir süre ayrılık zor olsa da ilişkileri devam eder ancak Nehir arkadaşının pis vesveselerini daha fazla kulak ardı edemez ve onun yüzünden zor şartlar altında kendisini arayan Eser'e telefonda nişanı attığını söyler. O anda Eser'in olduğu yerde ise bir bomba patlamış ve Eser'de yaralanmıştır. Hasta yatağında Nehir'den bir haber bekler ama gelmez...
Bu olaydan 15 yıl sonra gazeteye geri döner. Hem de genel yayın yönetmeni olarak. Üstüne bir de o dönemde Nehir nişanlıdır. Aralarını düzeltmeleri çok sancılı oldu. Ama bu sırada en çok yardımcı olanlar Nehir'in babası ve gazetede çalışan herkesin abla saydığı kişi oldu~okuyalı uzun zaman olunca isimler gitti tabi~. Kavuştukları anda mutsuzluk yine peşlerini bırakmadı :'( Nehir'i Eser'den ayırmayı başaran çiyan arkadaş yine ortaya bombayı atıp kendi köşesine çekildi ve olan yine Eser ve Nehir'e oldu. Neyse ki Fatma ablam yine de her şeyi sonunda tatlıya bağladı ve rahat bir nefes aldık. Ellerine sağlık sevgili yazarım. Son alıntı ile yorumumu sonlandırıyorum hadi kitabı olmayanlar sizde bir koşu kitapçıya :D
Onlar da birbirlerinin alın yazısıydılar. Birbirlerini özlemle, umutla, aşkla bekleyen iki kara sevdalı... Ne zamana yenildiler, ne de kadere... Aşktı onları ayakta tutan, bitmeyen sevdaydı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder